Soğuk sularını içtiğimiz çeşmenin kaynağına yaptığımız uzun bir yolculuktu hayat. Dokunulası bir keder içindeydiniz. Genç kızlar elleri eteklerinde kaybolacak bir nehre koşuyorlardı. Yitik bir uygarlık oluyordu geçmişim. Tef çalıyordu karanlık odalarda biri, lirik bir soprano hüzünlü ezgiler mırıldanıyordu. Trenler puslu bir geceden geçiyordu, küçük istasyonlardan Masmavi bir geceden geliyorduk, Sapsarı bir güne. Kulağımızda eski bir dostun tanıdık sesi. "İşte Böyle Laz İsmail, İşte Böyle Mesele ...